Musikinin saklı incisi
Bestekar ve tanburi Dürrü Turan, Türk musikisinin az bilinen ama pek kıymetli bir bestecisi. 1916’dan 1930’lu yıllara kadar Darülelhan’nın muallim kadrosunda da bulunan Turan, Türk musikisinin saklı incisi olarak kabul ediliyor.
Harun Karaburç
Baba tarafından tanburi ve keman sanatçısı Sadık Ağa’ya, anne tarafından büyük dayısı Ahmet Dürri Bey’e musiki bağlarıyla mensup Dürrü Turan, Türk musikisinin az bilinen ama pek kıymetli bir bestecisi. 1885- 1961 yılları arasında yaşamış olan Turan’ın yapıtları musiki çevrelerince çok iyi biliniyor. Turan, ilk musiki derslerini henüz 17 yaşındayken Beylerbeyi’ndeki akrabası ressam ve müzisyen Dr. Hikmet Bey’den ve buraya sık sık gelen Enderunlu Ali Bey’den alıyor. Rüştiye ikinci sınıfta iken bestekar Hacı Arif Bey’in talebesi Servet Bey ile tanışıyor. Dürrü Turan’daki musiki kabiliyetini pek beğenen Servet Bey’in Turan’la 18 yılda 600’den fazla eser meşk ettiği biliniyor. Dürrü Turan’ın torunu Şelale Turan, dedesini “En fazla musiki eseri bilen, repertuvarı geniş ve en doğru yorumlayan ender şahsiyetlerden biri. Hacı Arif Bey’in de eserlerini en doğru yorumlayan şahsiyet” sözleriyle anlatıyor.
TORUNU DA KATILDI
Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz’ün koordinatörlüğünde çalışmalarını sürdüren Osmanlı/ Türk Müziği Araştırmaları Grubu (OTMAG), İstiklal Marşı’nın ilk bestecisi Ali Rifat Çağatay ve ilk müzikologu Rauf Yekta üzerindeki çalışmalarının ardından Türk müziğinin az bilinen kıymetli bir bestecisinin tanburi ve bestekar Dürrü Turan eserleri ve müzik koleksiyonu üzerine çalışıyor. OTMAG, bu çalışmanın ilk ürünü olarak geçtiğimiz hafta İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda panel, konser ve sergiden oluşan üç bölümlü bir etkinlik düzenledi. Şelâle Turan’ın da katılımıyla gerçekleşen panelde bestekarın müzik hayatı Prof. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı, tanburi Gökhan Filizman, Dr. Taylan Özdemir, Celal Volkan Kaya ve Nilgün Doğrusöz tarafından çeşitli yönleriyle ele alındı. Panelden sonra konserde bestecinin eserlerinden seçmeler dinletildi. Sergide ise Dürrü Turan’dan intikal etmiş olan yazılı ve sesli arşiv malzemelerinden örnekler sunuldu.
İLK BESTESİ İLAHİ OLDU
Beş yaşına kadar dedesinin evlerinde düzenlediği musiki sohbetlerini can kulağıyla dinlediğini söyleyen Şelale Turan, “1905’te Darülfünun Edebiyat Fakültesi’ndeyken Tanburi Kenan Bey’le karşılaşmış ve böylece 20 yaşlarındayken tanburla tanışıyor. Hemen derslere başlayarak bu tanbur tarzı ve tavrını başarıyla kendi yapısından özdeşleştirmiş ve geliştiriyor. Bu arada Tanburi Cemil Bey’den uzun süre faydalı dersler almayı ihmal etmiyor. Bütün bu çalışmaların sonunda Dürrü Turan’da kendi kişiliğiyle bütünleşen bir tanbur tarzı ve tavrı oluşuyor. İlk eserini 24 yaşlarındayken 1909 yılında besteliyor. Koro için yazdığı bu eser bir ilahi niteliğinde olup güftesi, şair Cevdet Bey’e ait olan ‘En büyük lütfun muhabbettir muhabbet’ adlı şiirdir” diyor.
DARÜLELHAN’IN MUALLİMİ
Dürrü Turan’ın hayatını tarihsel buluşma noktalarıyla anlatan Doğrusöz, şunları kaydetti: “1926 yılında Dürrü Turan, Yusuf Ziya Bey (Demircioğlu), Ekrem Besim Bey (Tektaş), Rauf Yekta Bey’den oluşan heyet ile Dârülelhan’ın Anadolu’ya düzenlediği ilk halk müziği derleme gezilerine katılıyor. Döndüğünde Alaturka- Alafranga tartışmalarını yakından takip ediyor. Kasım 1926 tarihli Yeni Ses gazetesinde “Garp Taraftarlığı İlmî Bir Hareket Değildir” başlığıyla Dârülelhan tanbûr muallimi Dürri Turan, Rauf Yekta Bey’e destek verir. “Eğer opera şekilleri bizde mevcut olmadığı için mûsikîmizin terki lâzım geliyorsa, büyük fasılları değil, henüz tiyatrolar vücuda getirmemiş olan edebiyatımızı, onunla beraber lîsanımızı da terk etmemiz lazım gelir.”
Dört makamda ezan besteledi
Şelale Turan’dan edindiğimiz bilgiye göre Türkçe ezan konusunda da ilk çalışmaları Dürrü Turan yapıyor ve dört makamda (dügah, bayati, hicaz, rast) beş vakit çağrılarda bütün camilerde ve yurdun her yerinde okunuyor. Pek çok bestecinin yaptığı ezan besteleri kabul edilmeyip, Dürrü Turan’ın ezanları Diyanet’ten onay alınıp resmi ezan olarak kabul ediliyor. Arkadaşı olan müzik adamı, hafız ve bestekâr Sadettin Kaynak ise 1932’de ilk olarak güzel sesiyle bu ezanları seslendiriyor. Dinine son derece saygısı bulunan Dürrü Turan, hiçbir zaman din üzerinden ticaret yapılmasını olumlu karşılamıyor. Turan’ın hicaz makamında bestelediği Türkçe ezanı Sadettin Kaynak tarafından taş plaklara seslendirilse de ancak Turan olarak bu ezan bestesine ismini ifşa etmiyor. Hatta medya kayıtlarında şöyle bir ifadesi var: “Plağa okunan bütün dini eserler, sonu hane ile biten her uygunsuz yerde duyulup dinlenebileceğinden icrası caiz değildir.” Dürrü Turan’ın muhafazakar çevrelerde, meşk kültürüyle gelmiş önemli silsilenin son ve başat halkalarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yeni Şafak Pazar, 24.02.2019