Dönüştürücü aydınlardan biriydi

 OLKAN ÖZYURT
Dönüştürücü aydınlardan biriydi

İstiklal Marşı’nın ilk bestecisi, müzik tarihimizin önemli isimlerinden biri Ali Rifat Çağatay. VakıfBank Kültür Yayınları’ndan çıkan Ali Rifat Çağatay Mûsiki Yazıları kitabı sayesinde yıllar sonra gündeme geldi. Kitabı yayına hazırlayan Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz ile Çağatay’ı konuştuk

İstiklal Marşı'nın ilk bestesini kaç kişi dinledi bilemiyorum. Ama çoktan unutuldu ya da unutturuldu. Bestenin sahibi olan Ali Rifat Çağatay gibi...
Müzik tarihimizin önemli simalarından biri olmasına rağmen adı tarihin tozlu sayfaları arasında kalmıştı. Ta ki VakıfBank Kültür Yayınları'ndan çıkan Ali Rifat Çağatay Mûsiki Yazıları kitabına kadar. Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz'ün yayına hazırladığı kitap hem bizi yeniden Ali Rifat Bey ile tanıştırıyor hem de onun derin müzik bilgisiyle baş başa bırakıyor. Prof. Dr. Doğrusöz ile buluştuk ve Ali Rifat Çağatay'ı konuştuk.Sabah Kitap - 10.09.2021
- Ali Rifat Çağatay, müzik tarihimiz için önemli bir kişilik olmasına rağmen bugün yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir isim. Sizce onun tarihin tozlu sayfaları arasında kalmasının sebebi nedir?
- Çağatay'ın özellikle müziğin teknik konularını işleyen ilk yazıları, bugünün okuyucusuna karmaşık gelebilecek ağdalı bir dil ile yazılmıştır. Belge ve veri eksikliği, otobiyografik eserlerin, hatıratların yokluğu, biyografi yazımını zorlaştırıyor.
Devlet arşivleri, ulusal ve uluslararası matbu yayınlar bu tip çalışmalara destek olsalar da özel arşivler ve bu arşivlerden çıkan veriler biyografi inşası için çok değerlidir. İTÜ Osmanlı Türk Müziği Araştırmaları Grubu (OTMAG) olarak kurulduğumuz 2014 yılından itibaren Ali Rifat Bey'in torunları Erguvan Altıner ve Alp Altıner tarafından istifademize açılan özel arşivi üzerinden hayatı hakkında yazılmış bir paragraflık hikayesini aşmaya ve biyografisini yeniden inşa etmeye çalışıyoruz.
- Ali Rifat Bey'in müzik yazılarından anladığımız kadarıyla kendisi müzikte geleneğin muhafaza edilmesini ama modernleşmeyi de ıskalamamak gerektiğini savunuyor. Bir sentez arayışı var. Bu arayışını nasıl değerlendirmek gerek?
- Osmanlı'nın son dönemlerindeki siyasi çözülüşü, modernleşme çabaları ve kültürel hareketliliği ile iç içe yaşanıyor.
Hal böyle olunca, Ali Rifat Bey, yaşadığı dönemdeki eski müziğe dokunulmaması gerektiğini düşünüyor. Yapılacak çok sesli ya da tek sesli yeni denemelerle, yeni ifade biçimleri arıyor. Çağın edebi dilinde değişme yaşandığını vurguluyor. Bu noktada yazılarında müziği edebiyatla ilişkilendiriyor.
Ona göre, yenilikçilik yalnızca çokseslilik şeklinde değil, tekseslilik içinde de yeni ifade biçimleriyle olmalı. Kendisinin icadı olan, çeşitli makamlarda ürünler verdiği medhal türünde ve sözlü eserlerinde bu yeni biçim arayışlarını görürüz.
- Ali Rifat Bey 1934'teki bir yazısında "Garp musikisinin esası Türk musikisidir. Gamın mucidi Türkler olduğu halde bunu neden kullanmayalım" diyor. Bu tezi neye dayanarak ortaya atıyor?
- Ali Rifat Bey'in bu iddiayı ortaya attığı yıllar Türk Müziği'nin radyolardan yasaklandığı yıllara rastlar. Bu bir tesadüf değildir. Türk müziğinin tüm medeniyetlerin müziğinin mayasını oluşturduğunu anlatmaya çalışırken aynı zamanda meşru bir zemin arayışındadır. Ali Rifat Bey, Hititlerden söz ederken çifte flütlerde on iki kromatik perdenin bulunması ve heptatonik gamın bilinmesi nedeniyle Avrupa müziğinin temelinin Orta Asya'da atıldığını belirtir. Durum böyleyken geriye bu "öz" mûsikînin armonize edilmesinin ve orkestrasyonunun kaldığı, bunu yapabilmek için Türk müziği teori ve kurallarını iyice araştırmak ve incelemek gerektiği kanaatindedir. Türk mûsikîsinin çok seslendirilmesinde Avrupa'da olduğu gibi heptatonik diziler kullanılabileceğini düşünmektedir. Bugüne kadar neden armonize edilemediğiyle ilgili olarak ise toplumsal cinsiyet çerçevesinde kadının konumuna gönderme yaparak, kadınlar kafes arkasında kalmaya devam ettiği sürece sahne müziği yapmanın mümkün olamayacağını ileri sürer. Ardından sazların sahnede nasıl çalınacağı konusuna kısaca değinir; çünkü mevcut sazlar şilteye oturarak çalınmaktadır ve sahnede ayakta çalınamayacaktır. İlk olarak Batı tekniğiyle eserler bestelemek gerektiğine inanan Çağatay, bunun Batı tekniğini ve Türk müziğini iyice öğrenmiş mûsikîşinasların yetişmesiyle mümkün olabileceğini ifade eder.



YAŞADIĞI ÇAĞIN RUHUNU ANLAMIŞ

- Doğu-Batı, gelenek-modernite gibi
karşıt görülen anlayışlar düşünüldüğünde Ali Rifat Bey'in yaklaşımı, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı anımsatıyor. Tanpınar'ın değeri, fikirleri, çözümlemeleri de yıllar sonra kabul gördü. Ali Rifat Bey için de benzer bir durum söz konusu olabilir mi?
- Osmanlı Devleti'nin Cumhuriyet'e evrildiği süreçte, Doğu ve Batı kültürüne iyi derecede hâkim ve dillerini de iyi derece konuşabilen; bu iki kültürü sentezleyebilen aydınlar ortaya çıkıyor. Dönemin müzik insanlarının önemli bir kısmı, bir yandan geleneği korumak diğer yandan değişen koşullara uymak zorunluluğunu hissediyorlar. Bu dönemde, hızlı değişmelerin olduğu, yalnızca sanat ve estetik alanında değil, siyaset ve toplum yaşamında da dönüşümün hızlandığı, aydınların kendilerine belirleyici roller atfettikleri görülüyor. Ali Rifat Çağatay'ı işte tam da bu tip dönüştürücü aydınlar içinde sayabiliriz.
Sizin de belirttiğiniz üzere Ahmet Hamdi Tanpınar'la yakın bir ilişki kurulabilir.
- Kitap bir anlamda Ali Rifat Bey'i yeniden değerlendirmek gerekliliğini ortaya koyuyor.
- Ali Rifat Bey'i, dönemi itibariyle çoklu düşüncelerin içinde bileşimci bir figür olarak konumlayabiliriz. Makamsal müzikte çok seslilik denemelerini, icrada yeni uygulamaları ve müzikal ifadede yeni anlatım olanaklarını araştıran, yeniliğe önem veren bir müzik insanıdır. Deneysel çalışmalar yapmış, yaşadığı çağın ruhunu anlamış, Doğu ve Batı'ya bütünleştirici bir anlayışla yaklaşmıştır. Yaşadığı süre zarfında Türk müziğine kazandırmak istediği kurumsal kimlik, gençlerin iyi bir şekilde eğitilebilmeleri için bir konservatuar kurma çabası, müzisyenleri görmek istediği konum gibi dertleri olmuştur.
- Ali Rifat Çağatay, İstiklal Marşı'nın ilk bestecisi olarak biliniyor. 1930'da İstiklal Marşı yeniden besteleniyor. Yeni bir beste arayışına neden girişiliyor?
- Acemaşiran makamında bestelenmiş ve 1930'a kadar söylenmiş olan bu marş, Zeki Üngör'ün bestesi kabul edilinceye kadar makamsal olması, yapı olarak marş formu özelliklerini taşımaması ve bestecinin kardeşi Sâmih Rifat Bey'in Maarif Vekili olarak seçici komisyonda oluşu gibi başkaca çeşitli sebeplerle, başta Zati Arca olmak üzere çeşitli isimler tarafından eleştirilmiştir.
Zâti Arca'nın Ali Rifat Bey'in eserinin resmî milli marş statüsünün kaldırılması için armoni bilgi ve kaidelerini taşımadığı gerekçeleriyle şikâyet ettiği, şikâyetin Mustafa Kemal Atatürk tarafından Fevzi Çakmak Paşa'ya havale edildiği ve incelenmek üzere Maarif Vekâleti'ne gönderildiği belgelerle tespit edilmiştir. Bu şikâyetin bir süre askıya alındığını ve tam da bu dönemeçte kardeşi Samih Rifat'ın maarif vekaletini bırakmasıyla beraber Gâzi Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasını da taşıyan bakanlar kurulu kararnâmesinde İstiklal Marşı bestesinin yeniden seçilmesi için yeni bir yarışma yapılmasının kararlaştırıldığı görülüyor. Ali Rifat Bey'in İstiklal Marşı bestesinin resmî İstiklal Marşı olma özelliğini yaklaşık bir yıl sürdürdüğü söylenebilir.1930'lu yılların başına kadar resmî statüde olmasa bile Türkiye'nin çeşitli yerlerinde bu marş icra edilmiştir.

Sabah Kitap, 10.09.2021